top of page

Blonde Redhead - Sit Down for Dinner

Akşam oldu, hüzünlendim ben yine.

ree
İşte şarap gibi yıllanmış Blonde Redhead. (Soldan sağa: Pace kardeşler ve Kazu Makino)

Bakınız normalde shoegaze ve indie rock ile aram iyidir. Bir yanımda zaman zaman yaralarımı saran Slowdive hüznü, bir yanımda neşeli pikniklere koşan Bombay Bicycle Club vardır. Böyle bir dinleyiciyim ben, bazen de kalkıp Cannibal Corpse ile günün monotonluğuna sinirlenirim.


Tüm bunlar olurken tabii yıl oldu 2024, bugünlere kadar ne methini ne bahsini pek de duymadığım Blonde Redhead'in adını her yerde duymaya başladım. Instagram'da karşıma çıkan reklamlar olsun, Gmail'ımı dürten Zorlu PSM konserleri olsun Blonde Redhead dört bir yanımı sardı. Spotify'dan ettiğim kontroller sayesinde bu güzide grubun aslında çok uzun bir süredir piyasada olduğunu öğrenip hafif bir utanç eşliğinde diskografisini kontrol ettim...


Şu anda üç kişi ile hayatlarına devam eden Blonde Redhead, en yakın janr olarak Alternatif Rock kisvesi altında tanımlanıyor. Amadeo Pace ve Simone Pace kardeşlerin yanına fısıltılı, dumanlı ve şirin sesiyle Kazu Makino eşlik ediyor. Ve tabii ki 1993'ten beri hayatta olan bu grubun diskografisine baştan başlamayıp, amatör gibi gidip son albümleri olan Sit Down for Dinner'ı dinledim. Zaten Türkiye'de verecekleri konser kapsamında bu albüm ağırlıklı şekilde sahneye çıkacaklarını düşünüyorum -çünkü afişlerde bol bol şirin bir çilek ilüstrasyonu görüyoruz ve bu çileği görünce tanımamak çok zor- o sebeple bu albümü incelememek için hiçbir sebep kalmıyor.


Bir de yani... 93'ten beri ayaktalarmış... Nasıl dinlememiş olabilirsin Kaan ya?

Ha bu arada, şey-



Albümün Okuması

ree
Sahnelerde ve gönüllerde çılgın hislere döne döne olgunlaşan, az daha genç Blonde Redhead.

Yazının girişinde bahsettiğim gibi, sanki bizim İkinci Yeniciler ayaklanmış ve demişler ki biz bir Alternatif Rock grubu kuralım, bakalım neler çıkıyor. Baştan söylemeliyim ki bu albüm ilk kez dinleyenler için bir tık fazla romantik, bir tık orta yaşlı gelebilir. Ama biraz şiir, biraz mektuplaşma seviyorsanız gerçekten inanılmaz sevimli şeyler var içeride.


Bu albümü o sebeple biraz farklı şekilde- şarkıları daha üstünkörü şekilde okuyarak; sözlere biraz daha odaklanarak inceleyeceğim. Bir de aşağıda her parçadan öne çıkmasını arzu ettiğim bir dizi cümle yer alacak- ki bu albümün edebi kalitesini hep birlikte daha iyi algılayabilelim.


Albümü meşhur eden parça Snowman ile açılış yapıyoruz. Çok akılda kalıcı melodiler, çok sakin bir vokal, çok güzel eşlik edilebilecek bir parça; neredeyse Pop diyebilirim bu parça için. İlerleyen safhalarda arkadaki "cıngıltı" yerini daha da yumuşak ve duygusal synth'lere bırakıyor. Sonra bu synth'ler daha da yükselerek bizi ağlamaklı bir kreşendoya götürüyor ve aşkı baştan sorguluyoruz. Kiss Her ile cesaret doluyoruz, ilanıaşk etmeye hazırlanıyoruz. Bir anda Blonde Redhead yakın arkadaşımız oluyor ve "hadi koş, öp onu, aşkını ilan et, ne bekliyorsun? ne kadar zamanın var ki?" diyor. Sakin bir ses duvarı var burada, shoegaze etkisi hafiften hissediliyor; bu etkiye Kazu Makino da buğulu vokaliyle çok güzel eşlik ediyor.


ree
Anlık ben.

Pek ilginç, Not For Me'de ise sanki Kiss Her'e bir atıf var, sanki devam eden bir hikaye bu. Muhtemelen değil ama nasıl görmek isterseniz öyle işte. Tam bir akşamüstü, balkonda gitar çalmalık. Mutlu bir melankoli, hala yerinde olan bir aşk ve sıcacık bir özlem duygusu. Kolay sindirilen bir parça ve yumuşacık hislerle devam ediyoruz.


Melody Experiment... Ne tatlısın. Çok tatlısın hem de. Bir insan olsa Bihter Ziyagil olacak bu parçamız bizi hafif de şuh bir şekilde aşka davet ediyor. Her şeyi boşvermemizi, geri kalan her şeyi ihmal edip aşk uçurumundan aşağı atlamamızı istiyor. Bunu yapıyor muyuz bilmem ama parçanın çekiciliğinde yuvarlanıyoruz, şarkının yumuşak ama kararlı ritmiyle flörtleşiyoruz.


Rest of Her Life. Hani balkonda gitar çalıyorduk, günbatımıydı demiştim ya? Şimdi de bir arkadaşımız sanki biten bir aşk hikayesini paylaşıyor bizimle. Unutamamış, merak ediyor ama soramıyor, en iyisini diliyor sadece. Yüzümüzde buruk bir gülümseme oluşuyor. Bu arkadaşımız fena bir Cocteau Twins ya da Yo La Tengo hayranı olsa gerek, şarkı tam olarak böyle hissettiriyor.


Sit Down for Dinner'a geldik nihayet. İki parttan oluşan bu parçamız bize kocaman bir dilemma sunuyor. Aşk nedir? Nasıl başlar? Planlanır mı, bir anda mı yaşanır ve öylece sürer? Sürer mi? Hayatını darmadağın yaşayan biri hayata alınır mı? Hayatını toparlayabilir miyiz, gerekir mi? Annemiz, babamız ne der? Arkadaşlarımız ne düşünür? İki partta tüm bu soruları asla ve kat'a yanıt bulamadan kapatıyoruz; dramatik başlayan, endişeyle harmanlanan ve "aman canım" ile biten, sona ermeyen bir dilemmayı geride bırakıyoruz.


I Thought You Should Know. Çok tanıdık tınılar bunlar ya. Yavaş bir Pink Floyd şarkısı mı dinliyorum, yoksa Mumford & Sons neydi ya? diyerek parçaları mı karıştırıyorum bilemedim. Sözler çok didaktik, malesef parça ise benim en katlanamadığım türden. 80'lerin öğüt veren, konuşur gibi yapan aşırı yavaş parçalarından, Bryan Adams-vari pek benlik değil. Ama sözlere ayrıca bakacağız.


ree
İşte o çilek. (Sit Down for Dinner çileği diyebilir miyiz?)

Before, gerçekten damağımı temizleyip pırıl pırıl ediyor. Indie Rock severlerin bayılacağı bir parça, eminim. Çok Tumblr hissettirdi. Belki grubun yaş ortalamasının yüksek olmasıyla ilgisi vardır ama ben nedense Bat for Lashes dinler gibi hissettim. Yankılı sesler, şekerli melodiler ve aşık sözler arasında Teen Wolf editleri izliyoruz.


If ile asla olmayacak bir duaya amin diyoruz malesef. Trajik bir şekilde "ben ne istediğimi biliyorum ama belli ki senin istediğin bu değil, sen günübirlik aşklar istiyorsun; aşka aşık kalmak istiyorsun, madem öyle diyorsun, öyle olsun! Bunda hiçbir sorun yok" diyor If. Parça da hakikaten ses duvarıyla bizi sarhoş eden cinsten. Sokak lambaları, alkollü bir görüş ve nemli bir gecede eve yürüyerek dönüş.


Via Savona ile hiçbir şey söylemeden, sadece dramatik melodilere ve aşık bir melankoliye kendimizi bırakıyoruz. Albüm cevapsız sorularla, farzımahallerle ve hayallerle bitiyor. Avcumuza bir sürü duygu bırakılıyor. Üstüne çilekli bir çay içip günümüze dönüyoruz "neyse ya" deyip.



Sit Down for Dinner'daki

Bazı İnanılmaz Cümleler

Snowman Don't you go, don't you go, don't you go and get out of line

Don't you wish to be seen? Don't you wish of what you could find?

Have you seen, have you heard of a love that has no crime?


Kiss Her Kiss Her

You want her

It's gonna end in tears

You wear your heart on your sleeve

I know I do the same

Everyone says, "Why on earth?"


Not for Me

This time I think you know

That far is far but also so close


Melody Experiment

Now don't you feel in your bones

We are coming to the end of an era?

And we standing at the edge of cliff once again

Are you ready to jump off?


Sit Down for Dinner pt. 1/ pt. 2 But don't think would hurt much

Because you're still young

I've seen much worse case than you're in

And they survived It comes in an instant

You sit down for dinner

And the life as you know, it ends

No pity

You hang on to his body

So maybe you can put him back together



ree
Yukarıdakı sözleri inceleyince bu kafeye ışınlanıyorsunuz. Pace ağabeyler ile aşka dair çaresiz sohbetlere gark oluyor, Kazu abla ile duygularınızı derin ve uzun uzadıya irdeliyorsunuz.

Bir albümü daha yedik bitirdik. Akşam çayında çilekli, beyaz bir pasta yemiştik ya çok güzel sindirdik onu. Güneş batmadan eve gidiyoruz bahar çiçekleri arasında, ağzımızda sıcacık bir çay tadı var. Blonde Redhead, Sit Down for Dinner ile bu hisleri aktarmayı başardı bana; umarım sizlerde de aynı tadı bırakır.


Eğer biraz romantizme yer varsa hayatınızda, hala kalkıp İngilizce şiir kitabınızla vapurdan Instragram hikayesi atıyor ve şirin piknikleri seviyorsanız, bu albüm size çok iyi gelecek.


Konserine de gidilir ya.


Bunlara bayıldım: Snowman, Melody Experiment, Before

Şunları pek sevemedim: I Thought You Should Know


Nihai skorum: 8/10

 
 
 

Yorumlar


bottom of page