Hayat Şaşırtır Hep Zaten: Kanye West ve Heil Hitler
- kaanakmansss
- 12 May
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 12 May
Delilik ile dahilik arasında görünenden çok daha kalın bir çizgi var.

Kanye West yeniden gündemde—ve bu kez spot ışıkları hiç olmadığı kadar yakıcı... Yakın zamanda yayımladığı yeni single Heil Hitler, yalnızca müzikle sınırlı kalmayan bir etki yarattı. Bu eser, kültürel normlara, toplumsal duyarlılıklara ve kişisel travmalara kafa tutan; sınırları zorlayan değil, yerle bir eden bir manifesto gibi. Ama bu bir Kanye West skandalı mı, yoksa Kanye West’in zihinsel karanlığında yankılanan bir çığlık mı? Bu mahur bestenin ismiyle bile Kanye, kulaklarımıza değil; beynimize, belleğimize, hatta sınırlarımıza hitap ediyor. Heil Hitler yalnızca bir başlık değil, aynı zamanda demokrat ve woke Amerika'ya bir orta parmak. Provokatif mi? Evet. Ama sırf sansasyon olsun diye mi? Belki hayır. Çünkü Kanye West’in kariyeri başından beri sıradan bir rap yıldızınınki gibi değil. Onun sanatı, tıpkı zihinsel dünyası gibi girift, dalgalı ve... bipolar. Heil Hitler dinleyiciyi resmen kendi ahlaki pusulasını yeniden ayarlamaya zorluyor. Bir anda kendinizi I miss the Old Kanye ya da kim olsa aynısını yapar derken buluyorsunuz. Size söz veriyorum, birkaç dakika içinde Kanye West'in deliliği ve dahiliği arasındaki sınırlarda, parmak uçlarımızda gezeceğiz ve bakalım lavlara basmadan ne kadar ileri gidebileceğiz...
İyiydik biz ya, niye böyle oldu?

Bir şey diyeyim mi, aslında iyi falan değildik.
Kanye West’in hayatı, Kim Kardashian’la yaşadığı ayrılık ve hemen öncesinde konan bipolar bozukluk teşhisiyle birlikte hepimizin gözleri önünde büyük bir sarsıntıya girdi. I hate being bipolar, it’s awesome yazılı ye albümünü ve Kids See Ghosts projesini hatırlıyoruz; o dönem Kanye, zihinsel dengesini bulmaya çalışıyor, bunu da üretimlerine taşıyordu. Ama o denge hiçbir zaman tam olarak sağlanamadı. Boşanma süreci onun için çok yıpratıcıydı; yüksek nafaka ödemek zorunda kaldı, çocuklarının velayetini kaybetti ve onları görme hakkı ciddi biçimde sınırlandı. Gün geçtikçe duruşmalar, magazin haberleri ve sosyal medya patlamaları hayatının merkezine oturdu. Zamanla bir dönemin yaratıcı dâhisini değil, kendi karmaşasında kaybolmuş bir adamı izlemeye başladık.
Bu çöküşün yalnızca kişisel değil, profesyonel sonuçları da oldu. Adidas ve Balenciaga gibi dev markalar onunla olan iş birliklerini sonlandırdı. Aynı dönemde Donald Trump’a açık destek vermesi ve 2020 ABD başkanlık seçimlerine bağımsız aday olarak katılması da, hem müzik dünyasında hem de hayranları arasında kafa karışıklığı ve tepki yarattı. Bu çıkışlar, onun ne yaptığını bilen bir vizyonerden çok, giderek dengesi bozulan bir figür olarak algılanmasına neden oldu.

Antisemitik açıklamalar, White Lives Matter tişörtü, ayrımcı söylemler, televizyon programlarındaki öfke nöbetleri... Hepsi bir araya geldiğinde, Kanye’nin yaşadığı dağınıklık giderek daha görünür hale geldi. Twitter’da zaman zaman pornografik –çoğunlukla da interracial içerikler– paylaşması, bu kontrolsüzlüğün artık gizlenemediği bir başka göstergesi oldu. Artık Ye'nin yeni albümleri ya da şarkıları değil, davranışları ve tepkileri gündemi belirliyor. Bizler de onu müziğiyle değil, yarattığı kaosla konuşur hâle geldik.
Bugün baktığımızda, Kanye West sadece müzik dünyasından değil, genel dinleyici kitlesinden de uzaklaşmış bir figür gibi görünüyor. Ama bu hikâye aynı zamanda zihinsel sağlığın ne kadar kırılgan olabileceğini, şöhretin insanı nasıl yalnızlaştırabildiğini ve bizim toplum olarak nasıl hızla yargılayabildiğimizi de yüzümüze çarpıyor.
Birini cancel'lamak kolay. Asıl zor olan, o insanın nasıl bu noktaya geldiğini anlamaya çalışmak. Kanye West’in hikâyesi de tam olarak bu sorunun etrafında dönüyor.
Eee ne diyorsun, dinlenir mi?

Bir şey diyelim mi? Tüm tartışmalara, krizlere ve çıkışlara rağmen Kanye West hâlâ dinlemeye değer işler yapabiliyor. Son parçası, tam anlamıyla duyguların ve çatışmaların iç içe geçtiği bir deneyim sunuyor. All of the Lights'la yarışabilecek güçte bir giriş, derin ve tok 808’ler, göğüs kafesimizi titreten prodüksiyon... Ve Kanye’nin en kırılgan yerinden seslenen o sözleri: Bu kadar ünlü, zengin ve güçlü olmama rağmen çocuklarımı göremiyorum.
Parça bir yandan serzeniş, bir yandan da bir tür içsel zafer marşı gibi ilerliyor. Kanye tam da dinleyiciyi içine çeken bir sessizlik anında, tek bir cümleyle tansiyonu yükseltiyor: B*tch, I’m the villain. Ardından gelen satır ise sadece bir şok etkisi yaratmakla kalmıyor; gündemi de belirliyor: N**ga, Heil Hitler, they don’t understand the things I’m sayin’ on Twitter.
Şarkı, trompetler ve trampetler eşliğinde neredeyse zafer havasında sona eriyor. Son kısımda yer verilen Adolf Hitler mitinginden alınmış ses kaydı ise şok edici ve bir o kadar da düşündürücü. Bu tarz içeriklerin internet ortamında sansürlendiği bir dönemde, Kanye’nin bu seçimi bir ifade özgürlüğü hamlesi mi, yoksa yeni bir provokasyon mu, bunu biz dinleyicilere bırakıyor.
Şarkının sözleri henüz hiçbir resmi platformda yer almıyor. Belki de bu bilinçli bir tercih. Ama bencesi, bu parça, Kanye’nin uzun zamandır yaptığı en güçlü ve çarpıcı işlerden biri.
808s & Heartbreak döneminden Love Lockdown ya da All of the Lights gibi parçaları hatırlatan bir yoğunluk taşıyor. Hem prodüksiyon hem de duygusal yoğunluk açısından ciddi anlamda etkileyici.
Rahat bir 9/10.
Bir leylek mi kaldı...

Dediğim gibi, şarkının sözlerini bile internette bulmak imkansız. Şarkının kendisi ise SoundCloud, Spotify, Twitter gibi platformlarda ya engelleniyor ya da ciddi şekilde kısıtlanıyor. Peki, Kanye West gerçekten bu kadar manyak olabilir mi?
Senelerce ifade özgürlüğünü savunan, sanatın sınır tanımadığını ve müziğin her türlü tabu ve kalıba karşı bir duruş olduğunu dile getirenler, şimdi neden birinin kendi derdini istediği gibi ve hatta istediği düşmanlıkla ifade etmesini engelliyor? İnternet, bizim HER istediğimizi söyleyebileceğimiz, insanları rahatsız etme pahasına bile olsa kendimizi tüm çıplaklığımızla ifade edebileceğimiz bir alan değil miydi? Kanye’nin ve benzer görüşlere sahip olanların söyledikleri, bu özgürlük çerçevesinde ele alınamaz mı? Eğer hepimiz bu bulutun içinde var olamıyorsak, o zaman kimseyi sansürlemeye hakkımız var mı?
Bunu bir kenara bırakacak olursak, yaklaşık 20-30 yıldır rap müziğinde kadın objeleştirmesi, uyuşturucu ticareti, cinayet, polis karşıtlığı rahatça işlenebiliyorken, neden Kanye’ye gelince park etti? Evet, geçmişte yapılmış savunulamayacak ve asla tekrarlamamız gereken çirkinlikler var ama bazı şeyleri daha fazla konuşabiliyor, bazılarını ise sessiz bırakabiliyoruz. Sanırım burada hemfikiriz.

Bence Kanye bu konuda hepimize ilginç bir ders verdi. İnternette bir grubun elinde gerçekten de gücü bulunduruyor ve bu grup, kimlerin neyi konuşabileceğini belirliyor. Bize, senin, benim ve hepimizin neyi savunabileceğini veya susturulması gerektiğini söylüyorlar. Hatta bir adım daha ileri gideyim: Bence, sanatından nefret ettiğimiz birini linçlemek veya hapse tıkmak yerine, insanın canına kasteden, siber saldırılar düzenleyen, kan donduran videoları dolaşıma sokan, topluma zararlı dejenere grupları ve kişileri linçlemeliyiz.
Özetle... deli dedik, deli oldu. Irkçı dedik, ırkçı oldu. Kanye'nin hizmetkar olmaya geldiği aşikar. Var olduğu müddetçe de sosyal medyayı ve müzik dünyasını gerek sanatıyla, gerek sansasyonel kişiliğiyle, gerekse asla ve kat'a tartışılamaz vizyonuyla ödüllendirmeye devam edeceği çok açık. Bize de bu yastık savaşını izlemek, tüyler arasında kaybolmak, sabaha baş ağrısı ile uyanmak ama güzel bir parti geçirdiğimiz için mutlu olmak kalıyor. Ne o, eğlenmediniz mi?




Yorumlar