Travis Scott - UTOPIA
- kaanakmansss
- 25 Eki 2023
- 6 dakikada okunur
Cesur, yeni dünya...

Geçmişten günümüze baktığımızda, Owl Pharaoh gibi bir çıkış projesi işlemesi daha kolayken Rodeo, hemen ardından gelen Birds In The Trap Sing McKnight ve AstroWorld incelemesi görece daha zor, kendi içinde bir konsepti, bir hikayesi olan albümlerdi.

Tüm bu albümler arasında benim için yeri en ayrı olan Rodeo’da aslında hepimizin biraz aşina olduğu “trap” hayatını çok başka bir prodüksiyon becerisi ve yaratıcılıkla aktarılıyordu. Burada majesteleri Kanye West’in de Travis’i kanatları altına aldığı gerçeğini gözden kaçırmamak lazım. Hatta biraz daha ileri gidip Kendrick’in TPAB’si varsa, Travis’in Rodeo’su var diyebiliriz.
Zaman içinde katlanan zenginlik, şan-şöhret ve çok daha üst düzey isimlerle biraz daha piyasaya uyarlanabilir, köşesiz işlerle yukarıda bahsettiğim diğer albümler çıktı. Fortnite işbirlikleri yapıldı. 15 yaşındaki hevesli ve agresif gençlerin en sevdiği sanatçılardan birine dönüştü Travis Scott
ama bu tabii ki müzikal becerisi ya da konsept oluşturma kabiliyetinden bir şey eksiltmedi.
Bu sefer, top tamamen Travis’te. Kanye West’in kanatları altında değil artık, çıraklık dönemini bırakalı çok oldu, global bir sansasyon artık ve dünyadaki en iyi prodüktörlerden biri. Geçtiğimiz senelerde “konserinde çıkan izdihamda vefat eden izleyiciler” lekesini üzerinden yeni atmışken, şimdi önünde AstroWorld’den daha iyi bir iş çıkarma kaygısı da var.
Ne kadar ileri gidilebilir? Zaten albümlerinde duyduğumuz zibilyon tane beat-switch’ten, yaratıcı synth saldırılarından, çok yerinde autotune’lardan sonra neler yapılabilir? Gerçekten yapılacak ne kaldı?
Bu gerçekten kapsayıcı ve heyecan verici bir ütopya mı olacak, yoksa beklentilerin çok altında kalan, gri bir büyükşehir mi?
Bunu ancak ve ancak bu 19 şarkılık, 1 saat 13 dakikalık, sindirmesi de pek zor albümü parça parça taşlarından ayırarak anlayabiliriz. O zaman gelin, birlikte UTOPIA’da bir yürüyüşe çıkalım.
Albümün Okuması
Tabii el ele hep birlikte kırlarda yürüyelim ama UTOPIA bence baştan aşağı bir hikaye oluşturan, tam anlamıyla konsept albüm demeye uygun bir albüm değil. Rodeo ile TPAB benzetmemin sebebi gerçekten A’dan Z’ye bir hikaye akışı olmasıydı, bunu tamamlayacak iç ses-dış ses sentezleri de yer alıyordu. UTOPIA daha çok, pek çok iyi tasarımın bir araya konulduğu bir müze gibi. Eğer UTOPIA ismine uygun bir betimleme yapmak gerekirse, gezegenler arası bir yolculuk gibi. O sebeple, her gezegeni tek başına incelemekte fayda görüyorum.
Ama bunu her birini tek tek almak yerine kendi içinde üç parçaya bölmek daha keyifli olabilir, o yüzden şöyle yapalım biz:
Bölüm I: UTOPIA’ya Giriş, Konser ve Ağır Toplar

Çoğu Travis Scott albümünde olduğu gibi yine epik bir giriş ve ufak bir hikaye kırıntısı ile başlıyoruz: Travis’in “gemi kalkıyor artık” temalı çağrısının ardından patlayan HYAENA gerçekten sample tercihi, dinamizmi ve beati ile yeri göğü gümbürdeten cinsten bir “banger.”
THANK GOD geliyor ardından, bizi yıldızlarası yolculuğumuzda dramatik bir şükür yolculuğuna sokuyor. Şarkının üçte ikisi tamamlanırken gelen beat ile yüreğimizi kısa süreliğine hoplatıp yeni bir soluk aldırıyor derken… MODERN JAM ile tekrar dans etmeye başlıyoruz. Bu sefer uzunca bir dans ediyoruz. Progresif bir eser var elimizde, tıpkı THANK GOD gibi tanrıya ithafen yazılmış bir eser yer yer. Tekrar bazlı oluşturulmuş bu güzide parça ile yavaş yavaş şarkının gelişiyor olduğunu fark ediyor, iyice pistte kendimizi kaybediyoruz, Travis’in çağrıları ve adlib’leri ile “rage” atmayı sürdürüyoruz.
MY EYES işte tam olarak bizim partiden biraz sıkıldığımız kısım. Hani partidesinizdir, köşeye çekilir ve “ben niye geldim ki buraya?” dediğiniz bir an yaşanır, MY EYES tam olarak o. Şarkının ilk yarısı sizi zaten dans etmekten alıkoyarken geri kalan yarısı sizi alkolün etkisinde bir nostalji tufanına sokuyor, aniden “neler yaşadım neler, böyle olsun diye miydi?” tribinde sürükleniyorsunuz.
GOD’S COUNTRY biraz arada kaynıyor, albümde en az ısındığım “filler” parçalardan bir tanesi malesef. Söyleyecek çok bir şey bulamazken SIRENS ile artık partinin paranoya kısmına geçiyoruz. Neler oluyor? Kimler var? Bana bakıyorlar mı? Ne yapmalıyım? Beni gerçekten seviyorlar mı? Bir kız vardı, ne oldu ona? Bu sene sonunda yeni bir Mercedes G Wagon alabilecek miyim? Aşağıdaki diyalogla kapanıyor parça ve bence içerik olarak oldukça açıklayıcı:
I mean, I don't know, isn't it supposed to be some perfect destination? This is just your hotel room.
MELTDOWN ile klasik bir Travis sinirine tanık oluyoruz. Belki de parti sonrasıdır bu? Emin olamadım. Drake ile Travis’in iyi gitmediği çok az örnek var ama bu kesinlikle en iyi örneklerden biri değil. Adı MELTDOWN olan bir parçanın biraz daha agresif olmasını beklerdim, nereye gittiğini pek anlamadığım bir iş malesef. Ama sondaki sample gerçekten çok özel, parçanın geri kalanında harcanmış bile diyebilirim.
FE!N çok beklemediğimiz yerden vuruyor bizi, parti bitti mi bitmedi mi tam da anlamamışken yeniden delirmeye zorlanıyoruz. Çoğu Playboi Carti işi gibi bu da lirikaliteden görece yoksun ancak ritmik anlamda sizi yerinizden kalkmaya zorlayan bir iş. Şarkı asla yeterince yükselmese de kendi içindeki “aptal” eğlencesiyle albümün en enerjik parçalarından biri. Ayrıca Reels ve TikTok üzerinden çok da meşhur olduğunu hatırlayalım.
Bölüm II: Yolun Ortası, Tarz Çorbası ve Sakinleme Mevsimi

Yarı-tanrıçamız Beyoncé’nin eşlik ettiği, hatta domine ettiği DELRESTO (ECHOES) yine LGBTIQ+ kitleye hitap eden, onları Vogue yapmaya davet eden, oldukça sakin ama oldukça havalı bir iş. İnanılmaz bir iş olduğunu düşünüyorum uçtan uca, Beyoncé’nin Rennaissance’taki müzikal ekspertizini burada da kullanıp kendine yepyeni bir tarz inşa ettiğini doğrulaması takdire şayan. Çok yakalayıcı bir nakaratı ve melodisi de var, kaçmaz.
Ve Teksas’lı Travis geri dönüyor. Quintana’dan, Antidote’dan bildiğimiz o dramatik, majör notalı geleneksel melodilerin hakim olduğu I KNOW? ile başımızı ellerimizin arasına alıp biraz düşünüyoruz. Uzun süredir belki de ilk kez bu kadar güzel şarkı söylerken duydum Travis’i, ilk kez detone olmadı ve ilk kez devasa bir autotune duvarına ihtiyaç duymadı. Gerçekten çok güzel başka bir iş, müzikseverlere afiyet olsun.
Modumuz çok hızlı değişiyor ve TOPIA TWINS’e giriş yapıyoruz. Bu parçanın çok bir özelliği olmasa da açıkçası, 21 Savage’ın katılımı ile değer kazandığı kanısındayım. Travis’in en iyi yaptığı şeylerden biri, prodüksiyonları gerçekten diğer sanatçıların yeteneklerini de öne çıkaracak türden; bu parça da aslen bir 21 Savage parçası olmalıymış gibi hissettiriyor. Sözleri inceleyin derim, 21 Savage gerçekten yazarlığını geliştirmiş gibi görünüyor.
CIRCUS MAXIMUS ile beklediğimiz türden bir feature alıyoruz: The Weeknd. Sizi bilemem ama ben üst üste iki-üç senedir The Weeknd duymaktan çok sıkıldım. Buna katılmayanlar olacaktır ancak sesini özlemem mümkün olmadan yeni bir albüm çıkarıyor adam, hızına yetişemiyoruz. Bu iş ise Black Skinhead’e bir ithaf olarak yazılmış gibi, sadece daha yumuşak. İyi ki var diyemiyorum ama standart bir Filler’dan daha iyi.
Öz kardeşim gibi sevdiğim Yung Lean ve çok sevgili Dave Chapelle’in katkılarıyla PARASAIL’e geliyoruz. Yine düşüncelere dalıyoruz, melankolide kayboluyoruz, asla şarkıcılık yetenekleri gelişmese de kendine has yorumuyla Lean’in sesinden keyifli ve kısa bir iş dinliyor, hafif puslu bir UTOPIA gecesinde içlenerek yolumuza SKITZO ile devam ediyoruz. Young Thug’ın katkılarıyla büyüyen bu parçada ise toplamda 3 adet beat-switch yer alıyor. Maşallah diyoruz, albümdeki en çok çaba sarfedilen işlerden biri bu olsa gerek. Hele ki sondaki sample… Pek zengin bir kolaj gerçekten, zaten Young Thug hazretlerinin olmadığı Trap işler biraz eksiktir.
LOST FOREVER oldukça önemli bir parça her anlamda, tıpkı 21 Savage’ı öne çıkaran TOPIA TWINS gibi, bu parçada da canım cicim Westside Gunn bir yıldız gibi parlıyor. Beat öylesine ağır, öylesine tekinsiz ki oldukça gergin, oldukça havalı bir parçayı geride bırakıyor ve son paftaya adım atıyoruz.
Bölüm III: Büyük Final, Drama ve Yıldızlı Gece

Geldik albümün son dörtlüsüne. Efsanevi Kid Cudi ile Travis Scott’ın arasındaki yakınlığı anlatmaya bile gerek yok ama bilmeyenler için: Travis Scott aslında bir mahlas ve buradaki Scott, Kid Cudi’nin gerçek adından geliyor. (Scott Mescudi) LOOOVE’da gerçekten Travis’in hevesi ve keyfi hissediliyor, klasik bir Kid Cudi parçası gibi oldukça tekrara dayalı ve biraz mod belirleyici bir çalışma. Modumuzu belirliyor ve omuzlarımızı sallaya sallaya K-POP’a geçiyoruz.
Bad Bunny’li, The Weeknd’li bir parçaya neden bu isim konulmuş emin olamamakla birlikte, parça gerçekten muhteşem bir yaz gecesi parçası. İspanyolca bilmeyen de Bad Bunny’nin sesini çok yakıştıracaktır, bilmeyen de. The Weeknd ipek gibi sesiyle burada da parlıyor, her ne kadar duymak istemiyor olduğumu belirtsem de… Harika bir yaz gecesi parçası, hafiften esiyor, nostaljik bir hava var… Çok lezzetli bir iş.
TELEKINESIS’te ise çok özlediğimiz iki sima ile karşı karşıyayız. SZA ve Future. Future’ün hırıltılı sesi her zaman melankoliyle çok iyi gidiyor, eğer çalışma da romantik bir R&B ise üzerinde bol Hennessy’li bir aşık gibi üzgün üzgün konuşuyor. Travis’in vokal performansı yine standardının üzerinde iken… SZA halihazırda zaten yürek tellerimizi titreten o sesi ve samimiyeti ile dakikalardır kalbimizi ılık bir rüzgarla vuran bu atmosferik parçayı başka bir zirveye taşıyor. Kesinlikle albümün zirve noktalarından biri oluşuyor bu parça ile.
Ve yavaş bir veda faslına geçiyoruz. Söyleyeceğim çok bir şey olmasa da TIL FURTHER NOTICE'te James Blake’in sayesinde bu kadar güzel olduğundan emin olabiliriz ve yine aynı parçanın kesinlikle 21’a uygun bir parça olmadığını eşe dosta rahatlıkla belirtebiliriz.
Geçmiş olsun, dev bir yolculuktan sağ çıkmayı başardık. Baştan aşağı Travis Scott’ın prodüksiyon kabiliyetinin yeni ufuklarını tattığımız, halihazırda alışık olduğumuz sesler ile gerek iyi gerek kötü koşullarda yeniden karşılaştığımız, muhtemelen birkaç parça haricinde baştan sona tekrar etmeye tenezzül etmeyeceğimiz türden bir albüm.
Yine de ilk dinlemede gerçekten çok haz veren, tekrar dinlemek istediğinizde mutlaka birkaç parça bulacağınız, konserde duysanız hoşunuza gidecek işler bulunan da bir albüm. Tamamen piyasa işi demek mümkün değil- hatta tam tersi, Travis biraz daha kendi sınırlarını yıkmaya gayret ediyor gibi geldi. Buna rağmen standart kitlesi için hala ulaşılabilir.
Hip-Hop’ta yeni bir dönemi başlatır mı? Bilemeyiz. Ama yeni ve fütürist bir dönem başlarsa eğer, muhtemelen UTOPIA bu dönemin yapı taşlarından biri olacaktır.
Bunlara bayıldım: HYAENA, I KNOW?, DELRESTO, LOST FOREVER, K-POP, TELEKINESIS
Şunları pek sevemedim: GOD’S COUNTRY, MELTDOWN
Nihai skorum: 7.25/10




Yorumlar